Mündemiç Olmak Nedir?
Hayatın her anında, bir şekilde “yaşanması gereken” bir şeyler oluyor. Kahkahalar, gözyaşları, bir yudum kahve, belki de birileriyle anlaşamadığınız o an… Ama ne oluyor biliyor musunuz? Her şeyin arasında bir kavram var ki, insanın kafasını gerçekten karıştırıyor: Mündemiç olmak. Peki, nedir bu mündemiçlik, ne işe yarar, gerçekten bir anlamı var mı? Yoksa her şey bir ‘kelime oyunu’ndan mı ibaret?
Mündemiç Olmanın Kısa ve Öz Tanımı
Şimdi size “mündemiç olmak” deyince ne gelir? İlk başta kulağa garip, eski moda bir kelime gibi gelebilir. Fakat kelimenin etimolojik kökenine falan girmeyeceğim. Her şey çok basit: Mündemiç olmak, tam anlamıyla bir şeye “girmek”, o şeyle “bütünleşmek” demek. Bir tür iç içe geçmek yani. Ama hani o kadar derin bir iç içe geçiş ki, dışarıya çıkmak istersen bile bir türlü çıkamıyorsun. Mesela, “Bütün gün telefonunda YouTube videosu izleyen biri” işte o kişi mündemiçtir. Ama elbette, mündemiçlik daha derin ve hayatı daha çok içeren bir şey. O yüzden gelin, günlük hayattan birkaç komik sahneyle konuyu daha iyi kavrayalım.
Mündemiç Olmak ve Sabah Kahvesi
İzmir’de yaşamanın pek çok güzel yanı var ama sabahları çirkin bir gerçek var: o her zaman “hızlıca içilecek” olan sabah kahvesinin olmaması. Bunu fark ettiğinizde, o sabahın “kötü kahveye” dönüşmesi içten bile değil. Bir sabah, işe yetişmek için aceleyle mutfaktan bir kahve alıyorsunuz, ama kafanız hâlâ uykulu. O kahveyi içerken, “Ya tamam, her şey yolunda” diyorsunuz. Ama bir dakika sonra, kahvenin etkisi geçiyor, mideniz bulanıyor ve yine “Ne oluyor lan?” diye sormaya başlıyorsunuz. Mündemiç oluyorsunuz, kahveyle kaynaşıyor, hayatın yükünü omuzlarınıza alıyorsunuz. Bu da size sabah saatlerinde içsel bir sorgulama yapma fırsatı sunuyor: “Bugün yine neden bu kadar korkunç hissediyorum?”
İç ses:
– O zaman evde neden kaldın?
– “Bugün ofise gitmeyeceğim, kafamı toparlayıp işe başlamalıyım” diyordum ama işte şimdi bir kahveyle hayatı sorguluyorum.
İşte bu hal, mündemiç olmak. Kahve ile, hayatın anlamıyla ve bu sabahki depresif ruh halinizle bir bütün oluyorsunuz.
Mündemiç Olmak ve Sosyal Medya
Bir diğer mündemiç anı: Sosyal medya. Bunu kimse inkar edemez, kabul etmemek tamamen kasıtlı bir şey olur. Her gün Instagram, TikTok, Twitter… Yani düşünün, elinizde telefon, gözlerinizde dünya, bir şekilde, istemsizce zaman geçiyor. Ve ne oluyor? Mündemiç oluyorsunuz. İçinde kayboluyor, bazen saatlerin nasıl geçtiğini bile anlamıyorsunuz. “Ama bir dakika, şu videoyu da izleyeyim” diyorsunuz ve işte bir saat sonra, parmaklarınızın kasları ağrıyor, ama gözlerinizin ağrısı daha da büyük.
Diyalog:
– “Aman Allah’ım, bu videoyu da izleyeyim derken, yine tam 4 saat kaybettim!”
– “Evet, ama o 4 saatin sonunda hayatımda bir şey değişti mi?”
– “Hayır, ama 56 tane yeni meme gördüm. En azından bu rahatlatıcıydı.”
Bu da mündemiçlik, değil mi? Bir anlamda kendi varlığınızı, elinizdeki telefonun dünyasında kaybetmek. Kendinizi bir saniye bile “gerçekten ben kimim?” diye sorgulamadan geçirdiğiniz 5 saatlik sosyal medya yolculuğu… İşte tam da mündemiç olmak.
Mündemiç Olmak ve Arkadaşlar
Hadi bir de arkadaş ortamını ele alalım. Bir grup arkadaşla dışarı çıkıyorsunuz, bir kafede oturuyorsunuz. Tamam, belki kahve içiyorsunuz ama aslında konuya o kadar dalıyorsunuz ki, bir noktada ne kahve, ne sohbet var. Sadece “hepsi bir bütün” olmuş, seslerin kaybolduğu bir evren haline geliyorsunuz. İçsel düşünceleriniz tamamen kayboluyor, bir şeyleri daha çok soruyorsunuz, daha çok gülüyorsunuz, ve kimse tek bir kelime bile söylemeden aynı anda aklınızda “İstanbul’u mu savunalım?” ya da “Ya şu pandemiyi ne zaman bitiriyorlar?” gibi sorular doğuyor. Mündemiçlik işte böyle bir şey: Hem bir noktada bir başkasıyla birleşiyorsunuz, hem de dışarıdan bakıldığında her şey anlamsızlaşıyor.
İç ses:
– “Şu an ne anlatıyoruz? Çünkü ben kayboldum… Oh, tamam. Sonunda bir şekilde herkes sessizleşti ve benden beklenen şeyi söyledim. Güzel.”
Mündemiç Olmak: Gerçekten De Bir Derinlik Var Mı?
Şimdi, ben burada bolca mizah yaparak konuya yaklaştım ama ciddi bir noktaya geliyorum. Mündemiç olmak, her şeyin içine dalmak, bazen sadece kaçamak bir şey değil; bazen bir tür varoluşsal bir hal de olabilir. Yani, belki de en çok kaybolduğumuz anlar, gerçekten kendimizi en derin şekilde bulduğumuz anlardır.
Hadi bakalım, bu yazıyı okuduktan sonra, bir gün mündemiç olduğunuzu fark ettiğinizde, en azından “Aha! İşte mündemiç oluyorum!” diye içsel bir övünme yapabilirsiniz. Ama dikkatli olun, bazen kaybolduğumuzda, bulmaya çalışmak zor olabilir.
Soru: Gerçekten kaybolmak mı gerekiyor, yoksa bazen kaybolmuş gibi yapıp yalnızca bir süreliğine “kendimizle” olmak mı daha sağlıklı?